Selim’in Bir Günü-2

by Erkan K.

Selim babasının yanında pencere kenarında durmuş dışarıyı izliyor, bir yandan da gördükleri üzerine düşünüyordu.

Deniz ne kadar da büyük. Bu kadar suyu maviye boyamak için acaba ne kadar suluboya gerekiyordur? Çöllerde de hep kum var. Denizde su, çölde kum. Televizyondaki adam çöllerin kum denizi olduğunu söylemişti. Demek ki denizler de sulardan oluşan çöl oluyor. Bunu masasının başında oturmuş çalışan babama sormak istiyorum… Yaptığı işe dalmış… tıpkı balık avlamak için suyun içine dalan karabatak gibi…

“Baba sana bir şey sorabilir miyim?”

Babam hiç tereddüt etmeden gözlerini bana dikiyor… “Sor bakiyim, ama zor olmasın,” diyor gülümseyerek.”

“Denizler ile çöller birbirine benziyor dimi?”

“O nerden çıktı kuzum. Nerden aklına geldi öyle,” dedikten sonra gülümsüyor Babam.

“Denizler sulardan oluşuyo… ben hiç çöl görmesem de hem televizyondan hem de okuduğum bir kitaptan çöllerin de kumlardan oluştuğunu biliyorum.”

“Doğru. Kendini oluşturan şeylerin özellikleri farklı olsa da ikisi de tek bir şeyi merkeze alması nedeniyle birbirine benzetilebilir. Aferim akıllı kuzuma.”

Kendimle gurur duyuyorum babam böyle söylediği zamanlarda… O yüzden her şeyle ilgili düşünmeye, öğrenmeye çalışır, öğrendiğim şeyleri her fırsatını bulduğumda babama söylerim. Onun çok hoşuna gider bu.

Ben bunları düşünürken babam birden ayaklandı. Yanıma gelip, “şimdi sıra sürprizimde…” Çok heyecanlanmıştım. Sürprizle ilgili bir şey dememişti. “Ne sürprizi baba… ne aldın bana?”

Babam gülümsedi. “Bu kez bir şey almadım canım… ama görünce çok sevineceğini düşünüyorum. Ver elini bakayım, hadi gidiyoruz.”

Heyecandan sustum, babamın elini tuttuğum gibi onun kocaman adımlarına uymaya çalışarak yürüdüm.

İşyerinin hemen yanındaki iskeleye demirlemiş bir gemiye doğru yürüyorduk. “Baba yoksa birlikte gemiye mi bineceğiz?”

“Evet oğlum, umarım sevinmişsindir,” deyip sırtıma o kocaman elleriyle dokundu.

 

Sevincimi anlatacak kelime bulamıyordum… ağzımdan yalnızca, “evet, evet, evet baba,” sözleri çıktı. İçim kıpır kıpırdı, koşarak gemiye atlamak, hatta dümenin başına geçip su çölüne açılmak istiyordum. Belki beyaz bir balina da görebilirdim… okuduğum bir kitapta da vardı ama onlar zavallı hayvanı yakalamaya çalışıyorlardı… bence bu çok yanlış, her canlının dilediğince yaşamaya hakkı vardır.

“Hayrola oğlum sustun… ne düşünüyorsun bakiyim?”

“Beyaz balinayı baba?”

“Buralarda beyaz balina görebileceğimizi pek sanmıyorum. Balina değil ama yunus balığı görme şansımız var… Şimdilik balinaları düşünme, birazdan gemi hareket edecek belki de çok daha ilginç şeyler göreceksin…”

Geminin basamaklarından çıkarken babam da elimi tutmuş bana yardım ediyordu. Nihayet içeri adımımızı attığımızda kaptan köşkünden İlyas Amca çıkıp yanımıza geldi. “Ooo kimleri görüyorum… Selim nasılsın bakiyim?” deyip başımı okşadı İlyas Amca.

“İyiyim İlyas Amca… babam bana sürpriz yaptı…”

“Heyecanlı mısın peki?”

“Evet, hem de çok… burdan düşmem dimi İlyas Amca… ben yüzme bilmiyorum.”

Benim bu söylediğim karşısında hem babam hem de İlyas Amca güldüler.

“Biz varken merak etme canım sana hiçbir şey olmaz…” dedi babam.

İlyas Amca da, “yalnız bizim yanımızdan ayrılma olur mu?” dedi.

“Peki… ayrılmam,” dedim.

 

Nihayet motorların gürültüsüyle beraber gemi de bir yunus balığı gibi ileri atıldı. Gerçi yunuslar nasıl ileri atılır tam bilmiyorum ama belgeseller de hoplayıp zıplayanlarını görmüştüm.  Babamın elini tutup geminin en ucuna doğru yürüdük. Gerilmiş bir kâğıdı ortadan ikiye biçen bir makas gibi gidiyorduk. Ne olursa olsun suyun canı acımıyor, geminin ardında kalan kesik izleri bir süre sonra yok oluyordu. Beni burada bıraksalar yerimden hiç kıpırdamaz saatlerce bunu izleyebilirdim.

Artık hiçbir kara parçası görünmüyordu. Sanki dünya yalnızca denizden ve gökyüzünden oluşmuş gibiydi. “Nereye gidiyoruz baba?”

“Sen benim yaptığım işi biliyorsun dimi Selimciğim?”

“Suçluları mı yakalıyorsun baba?”

“Haha… suçluları yakalamak daha çok sahil güvenliğin işi canım… bizler daha çok izinsiz balık avlayanları yakalıyoruz.”

“Neden izin alıyorlar ki?”

“Bak eğer her isteyen istediği zaman balıkları avlasa denizde balık kalmazdı.”

Selim’in gözleri fal taşı gibi açılmıştı. “Bu çok kötü ama baba…”

“Evet oğlum… bazıları gizli gizli balık yakalamaya çalışır biz de onları yakalamaya çalışırız.”

Babasının yaptığı işi kahramanlık olarak gören Selim, “Bugün de yakalayalım onları baba, tamam mı, tamam mı?” dedi heyecanlanarak.

“Olur, olur… kısmet,” dedi babası…

 

Selim gözlerini dört açmıştı… ama denizde kendilerinden başka kimse yoktu. Çok geçmeden bir bir balıkçı gemisi ortaya çıktı… İlyas Amca dümeni hemen o tarafa kırdı. Selim birilerini yakaladıklarını düşünüp heyecanlanmıştı. Bir süre sonra onların yanına vardıklarında Selimin babası gemiden diğer araca inip onlarla bir şeyler konuştu… kontrollerini yapıp çok geçmeden geri geldi.

“Neden onları yakalamadın baba?”

Babası, “Öyle olur mu canım?” dedi gülerek. “Bu amcaların belgeleri tamam… avladıkları balıklar da yasal sınırlar içinde… Bazıları henüz yavru olanları bile yakalıyor.”

“Kötü insanlar…”

“Evet oğlum… para için yapıyorlar ama denizde balık kalmazsa gelecekte ne yakalayacaklar… hiç düşünmüyorlar.”

Gemi yoluna devam ederken Selim, “Bak baba ileride küçük bir adacık var…”

“Benim kartal gözlü oğlum… buralara daha önce hiç gelmemiştik… Denizin ortasında çok sık rastlanan bir durum değil bu…”

 

Birden bir yunusun onlara doğru hızla geldiğini ve peşlerine takıldığını gördüler… Selim heyecanlanmıştı… geminin arkasına doğru koştu ama yunus hemen yan taraftan ilerleyerek geminin önüne ulaştı. Babasıyla Selim en önde yerlerini aldılar.  “Vavv ne kadar da hızlı yüzüyor. Hem yüzüyor, hem uçuyor bu baba.”

“Yunuslar çok akıllı hayvanlardır oğlum. Onlar da kendi aralarında bizim anlayamayacağımız bir dilde konuşurlar. Onlar bizim denizdeki en iyi dostumuzdur.”

Selim onlara refakat eden bu yeni arkadaşına el sallamaya başlamıştı, “hey yunusçuk, sen çok tatlısın…” diye sesini ona duyurmaya çalışıyordu. Çok geçmeden yunus yolunu gerisin geri çevirerek oradan uzaklaştı.

Selim o gün saatler boyunca gemiyle dolaştı, pencereden izlediği denizin üstünde özgürce dolaşmanın mutluluğunu yaşadı. Akşam olduğunda annesine gün boyunca yaşadıklarını, peşlerine takılan yunusu, gördükleri küçük adacığı ve balıkçıları büyük bir heyecanla anlattı. “Kötü adamlar denizdeki yavru balıkları bile yakalamaya çalışıyor… ama babam onlara izin vermiyor anne.”

“Evet oğlum… insanlar bazen çok aç gözlü olabiliyorlar. Denizleri korumazsak, balıkları korumazsak yok olurlar.”

“Ben de babam kadar olduğumda kimsenin balıklara zarar vermemesi için çalışcam anne.”

Annesi oğlunun canlılara yönelik kazandığı bu duyarlık karşısında mutlu oldu. “Afferim oğluma benim,” deyip başını okşadı.

 

Erkan K.

Şunları da beğenebilirsin

-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00