Bana bu akşamın alacasında bir Şems gerek. Günü hep aydınlık belledim, gözüm görür sanırdım her nereye baksam. Hele ilham dediğim ve ilahi olarak telakki ettiğim o coşku sardı mı ruhumu sanki evrende ışıktan, karanlık tek bir nokta dahi kalmaz olurdu. Öyle aydınlık, berrak pürü pak. Adımı şaşırır Mansur olur, Nesimi olurdum. Ta ki bir çocuktan daha aptal, daha cahil olduğumu anlayana değin. O küçük çocuk, hatta bebek, saf yüzüyle, kara gözleriyle yalnızca sevgiden oluşan gülüşüyle bana bakana değin bu budalalığım sürdü gitti.
Sonra kısa bir süre o bebeğin beni uyarmak maksadıyla yüce yaradan tarafından gönderildiğini düşünme gafletine düştüm. Öyle ya aklım başına geldi dedikten sonra hâlâ o şişkin egoma itaat etmek, gaflet değil de neydi. Hem Tanrı benim kadar aptal bir kulu için neden bu kadar çaba harsın ki.
Artık hiçbir şey düşünmeyecektim. Aklımdan bir anlık dahi ilahi hiçbir fikir geçmeyecekti. Bunun için, kendimi okumaya verdim. Elime ne geçse okuyordum. Sık sık okuma anlarımda zihnime türlü vesveseler üşüştüğün de istem dışı bir refleksle kafamı sağa sola kuvvetle sallayıp düşünceleri dağıtıyordum. Okudum. Okudum.
Bir gün elime Konyalı büyük sûfi Mevlana’nın hayatını anlatan bir kitap geçti. Kitapla birlikte karmaşa içimdeki ruhuma birçok şey geçti. Öncelikle o Tebrizli şahsiyetle kendimden geçtim. Tebrizli Şems Mevlana’nın aynası olmuştu. Onun gibi büyük bir ilme irfana sahip büyük bir insan ancak Şems gibi bir güneşin ışığında karanlıkta kalan aslına ulaşabilirdi, ki öyle de oldu.
Kitap bittiğinde günlerce kendime gelemedim. Belki de olmayı arzu ettiğim yerlere gitmiştim. Bu, insanın ayaklarını yerden kesen uhrevi bir süreçti benim için. Sonunda fırtına durulup ayaklarımı karaya bastığımda düşündüm. Bir yerlerde benim karanlık yarımı ısıtacak bir güneş muhakkak vardı. Onun da beni aradığını hissediyordum. Ne o bensiz, ne ben onsuz tam olabilirdik. Bu yüzden bekleyecektim. O benim bu dünyadaki son günümde de beni bulsa bu her şeye değecekti.
Tüm bunlardan sonra garip bir huzur içime çöktü. Artık hiçbir şey yapmak zorunda değildim o gelen kadar. Şemsimin geleceği, güneşimin doğacağı o güne kadar bekleyecektim.
Erkan K.