Metrobüsteki Hayat

by Erkan K.

İşe yarayıp yaramadığını merak edip kitabın ilk maddesini yerine getirmek için (“Sabah ve akşam iş giriş çıkış saatlerinde metrobüste oturacak yer bulmak için boş araçların geldiği duraklara, gerekirse geriye doğru gitmek gerekir.) on durak geriye giderek ilk durakta inip boş metrobüs beklemiştim. En ön sırada tek başımayken çok kısa sürede arkamda uzun bir kuyruk oluşmuştu bile. Araç gelip de içeri adımımı attığım an inanılmazdı. Çünkü boşluk, uzayda sıradan olsa da metrobüste olağanüstüdür. Nihayet uzay yürüyüşü yapan bir astronotun ferahlığıyla boş koltuklardan hangisinin yerçekimine kapılayım diye neşeli bir kararsızlık yaşadım. Ama arkamdan itilmemle beraber hızla pencere kenarındaki bir koltukta karar kıldım. Oturmamla birlikte vatanının elinden alınmasından korkan paranoyaklar gibi kaygı seviyem tavan yaptı. Hemen bu gibi durumlar için hazırlanmış olan “metrobüs yolcusunun hayatta kalma rehberi”ndeki diğer önemli bir maddeyi hatırladım: Oturan bir erkek yolcu daima vicdanı ile ağrıyacak ayakları arasında bir mücadele içindedir. Oturan erkek yolcuyu oradan kalkması için ikna etmeye çalışacak birkaç yolcu grubu vardır, bunlar; kadınlar, yaşlılar, çocuklu kadınlar, engelliler vb. olarak sıralanabilir. Bu gruplara dahil olanların hiçbirine yer vermeyecek kadar delikanlı olmanın yolu ya kapıdan uzak bir yere oturmak (ki garanti değildir) ya uyuma numarası veya kitap okuması numarası yapmaktır. Ancak unutulmamalıdır ki tüm bu engelleme çabalarınıza rağmen birileri sizi kaldırmakta ısrarcı olabilir.

“Kitap okuma” önerisinin gereğini yapıp çantamdan çıkardığım kitabı okumaya başladım. Kitabın adı “Sakin Kalmak”tı ve yaşlılık süreci için yazılmış bir psikoloji kitabıydı. Araç duraktan durağa koştukça karnı, mide sorunu yaşayan bir adam gibi şiştikçe şişti… Ben de hiçbir şeye aldırmayan vicdansız adam pozunda elimdeki kitaba dalmışçasına dünyadan kopmuştum… daha doğrusu öyle görünüyordum… gözlerim zaman zaman kısılıyor, kaşlarım oynuyor, başımı okuduğum şeyden etkilenmişçesine aşağı yukarı, sağa sola, çaprazdan bilmem nereye oynatıyordum. Beni gören yaşlı bir nine muhakkak “gerçekten okuyan biri” diye geçirirdi içinden. Ama sonra istenmeyen şeyler gerçekleşmeye başladı.

Bir durak sonra bir kadın dört-beş yaşlarındaki çocuğuyla yanımda belirdi. Çocuğu yerdeki çantanın üstüne oturttu. Daha bir dakika bile geçmeden çocuk başını dizime dayayıp uyuklamaya başladı. Kendi kendime “lan on durak geri gittim sırf oturmak için. Üstelik hastayım, burnum acayip sulu, hem de bu kitabı muhakkak okumam lazım… kalkamam,” deyip durdum iki durak boyunca. Ama her ne kadar kafamı kaldırıp bakmasam da sanki tüm metrobüs ahalisi dönmüş gözlerini bana dikip yargılıyorlardı beni. Hissettiğim bu toplumsal baskı beni en sonunda yerimden kaldırdı. Kalkarken de fazladan oturduğum birkaç durak için özür dilercesine “ben hastayım” dercesine öksürdüm. Biraz sonra her şey normale dönmüştü. İnsanlar ceptelefonlarıyla uğraşıyor, camdan bakmaya devam ediyorlardı. Görünmez olduğuma kanaat getirince rahatladım.

Metrobüsdeki pozisyonum değişince yolcu rehberindeki benim konumuma uygun şeyleri düşündüm. Eğer ayaktaysanız mümkünse sırtınızı dayayabileceğiniz bir yerde konumlanmaya çalışın. En iyi yer cam kenarıdır. Sırtımı bir yere dayıyordum ama bu pek de cinsel tercihlerime uyan bir dayanma değildi ne yazık ki… durumun imkansızlığından herkes gibi ben de sesimi çıkarmadan yoluma devam ediyordum. Bu madde oturmanın mümkün olmadığı ancak yine de ayaktayken seçme şansının verildiği bir araç ortamı için geçerliydi. Hem önden hem arkadan düşman askerlerince sarılmış haldeydim. Arkamdaki yiğidi tam olarak göremesem de önümdeki bir hanfendiydi.

Bu en korktuğum şeylerden biridir… yanlış kadına, yanlışlıkla bile sürtsen tacizci olarak ilan edilip toplu lince uğrayabilirsin… Aklıma hemen kitaptaki başka bir madde geldi de içim rahatladı: Sıkışık ortamda ayaktayken öndekine dayanmışsan bel altı temasını ortadan kaldırmak için en kestirme yol, kolunu yukarıda kendi göğsüne dayalı tutmaktır. İçimden, ‘merak etmeyin hanfendi aramızda bir kol var, burada bulunduğumuz süre boyunca sizinle tek temasım bu kol olacaktır, içiniz rahat olsun… ben sizin bildiğiniz o tür sapıklardan değilim’ diye geçiriyordum. Allah rehberden sağ olsun.  

Metrobüs uzun bir yoldur, yanınızda müzik çalar olması iyi olur. Bir fırsatını bulup kulaklığımı kulağıma takıp müziğimi açıyorum. Bir rüya gibi başlayan bu yolculuk bir gerilim filmi tadında böylece devam ediyor.  Zaman geçtikçe ayaklar, bacaklar, kollar, bel ağrılarıyla hatırlatıyorlar kendi varlıklarını. Böyle zamanlarda diyorum ki: Kimi, kırılmaktan, hayal kırıklığını, kimi politik kırılmayı anlıyor, bense metrobüste ayakta durmaktan belimin kırılmasını anlıyorum…

Öyle ya da böyle yol biter… bitmek zorundadır… Benimki de öyle oldu ama bundan metrobüsün haberi olmadı ki önce Z. Burnu, ardından Merter… Şoför durakları es geçti. İnmem gereken yeri arkamda bırakarak yeni bir maceraya doğru yelken açmıştım. Sonu belirsiz, yolu belirsiz bir dünyaya doğru kalbim çarparak gidiyordum.

İçimden ‘dursana be kaptan’ diye bağırmak geçiyordu ama elbette böyle bir şey yapmayacaktım. Belki hafif, kısık bir ses tonuyla durumdan şikâyet edebilirdim çevremde bana hak verecek kişilere. Boğazımı temizleyip tam konuşmaya başlayacaktım ki araç Cevizlibağ’da durdu. Konuşma imkanını, şansını kaçırmıştım ne yazık ki. Oysa öyle güzel konuşacaktım ki beni dinleyip ‘helal olsun çok doğru konuşuyorsun’ diyecek benle tanıştıkları için kendilerini şanslı hissedeceklerdi. Metrobüs benim oturma imkanımı elimden aldığı gibi konuşma ihtimalimi de alıştı. Herkes indiğinde hayal kırıklığıyla bir koltuğa külçe gibi yığıldım. Ya da belki bel, bacak ağrısından…

Biraz sonra şoförün sesi geldi. “İnsene kardeşim manyak mısın sen.” Şoförler araçların komutanlarıdır… bu emri alır almaz çakı gibi dikildim ayağa, kumandana selam vererek indim aşağıya.

Bir görevi daha yerine getirmenin gururuyla giden boş metrobüse selam durdum. Ardından geç kalmakta olduğum işyerine doğru yürümeye koyuldum.

 

Erkan K.

Şunları da beğenebilirsin

-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00